Mürşidimiz Mahmud Efendi Hazretleri, Mevlâ Te‘âlâ’nın emirlerini başta ailesi olmak üzere ulaşabildiği her kesime tebliğ etmiş ve güzel hasletlerin yerleşip yaygınlaşması konusunda seferber olmuşlardır. Bu usûl, Kur’ân-ı Kerîm’in emri ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘in sünnetidir.
﴾وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَ﴿
“(Habîbim! İlk önce) en yakınların olan hısımlarını korkut!”[1] âyet-i kerîmesi nâzil olunca, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz: “Ey Fâtime binti Muhammed! Ey Safiyye binti Abdilmuttalib! Ey Abdülmuttalib oğulları! Sizin için Allah (Celle Celâluhû)‘dan hiçbir şeye mâlik değilim. Malımdan neyi dilerseniz, isteyin!”[2] diyerek nidâ buyurmuşlar ve yakınlarını uyarmışlardır.
Mahmud Efendi Hazretleri, bu emir ve nebevî düstur fehvâsınca infâk ve cömertliğe yönelik muallimliklerine kendi ailelerinden başlamış, onlara ahlâken örnek olmuş, ihvân ve muhibbânı bir şeye teşvik edecekleri vakit de önce kendi ailelerini tembihlemişlerdir. Şefkat ve merhametleri, talebeleri daha ziyâde kuşatmıştır.
Talebelerin İhtiyaçlarını Gidermek
Talebelerden biri İsmail Efendi tekkesinde oluşturdukları ilim halkasına devam ederken bir müddet sonra derslere gelmemeye başlar. Bu durum Efendi Hazretleri (Kuddise Sirruhû)‘nun dikkatini çeker. Talebeyi yanlarına çağırarak sual eder ve ne için ilim halkasını bıraktığını sorarlar. O talebe de evli olduğunu, ev ihtiyaçlarını karşılayamadığını bu yüzden çalışması gerektiğini ifade eder. Bunun üzerine Efendi Hazretleri (Kuddise Sirruhû): “Biraz bekle!” buyurur ve evlerine geçerler. Bir müddet sonra ellerinde annemizden almış oldukları bilezik ve takıyla geri gelirler. O talebeye vererek: “Onlar bizim ev sahibesine aittir, kendilerinden senin adına istedim, ilim için feda ettiler. Bununla iktifa et ve ders halkasını bırakma” buyururlar.
Mahmud Efendi Hazretleri ilme gösterdikleri önem kadar ilim taliplerine de önem gösterirlerdi. Bizzat kendi maişetinden ve gelen hediyelerden talebelere verirlerdi. Âyet-i kerîmede Hak Te‘âlâ Hazretleri şöyle buyuruyor:
﴾لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ﴿
“Siz sevmekte olduğunuz (mal ve can gibi) şeylerden (Allâh yolunda) infâk edinceye kadar birre; (üstün hayra ve Allâh-u Te`âlâ’nın rızasına) asla ulaşamazsınız! (Sevdiğiniz, sevmediğiniz) herhangi bir şeyden ne infâk ederseniz, şüphesiz ki Allâh onu (hakkıyla bilip karşılığını verecek olan bir) Alîm’dir.”[3] Mahmud Efendi Hazretleri bu âyet-i kerîme düsturunca; kişi ve konum gözetmeksizin her gelene, her isteyene ellerini açmış ve gücü nispetince yardım etmeye gayret göstermişlerdir. Bize düşen vazife, şeyhimiz olan Mahmud Efendi Hazretlerimizin ahlâkı ile ahlâklanmaktır. Mevlâ Te‘âlâ’nın rızâsına erişebilmek için bize emanet verilen maldan Allah (Celle Celâluhû) yolunda infâk etmektir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretlerinin: “Şunu iyi bil ki; bedenden, maldan, mülkten kaybetmekte; ziyana uğramakta rûha fayda vardır, onu vebalden kurtarır. Mal bağışlamakla, infâk etmekle görünüşte elden çıkar gider ama onun gönlüne yüzlerce manevî hayat gelir” ifadeleri bize lâzım olan hassasiyetin ifadesidir.
Dipnotlar:
[1] Şuarâ Sûresi, 214.
[2] Müslim, Îmân, 89.
[3] Âl-i İmrân Sûresi, 92.
Kaynakça:
https://www.ismailaga.org.tr/mahmud-efendi-hazretlerimizin-talebelere-sefkati